Dünya büyük bir sınavdan geçiyor, nedeni ise çok basit. Kişisel hayatlarımıza onca zaman dokunan ilahi güç, bu insanoğlunun büyük bir felaket sonrası ancak büyük bir anlayış kazandığının bilincinde…
Dünya büyük bir sınavdan geçiyor, nedeni ise çok basit. Kişisel hayatlarımıza onca zaman dokunan ilahi güç, bu insanoğlunun büyük bir felaket sonrası ancak büyük bir anlayış kazandığının bilincinde… Hayatımıza her dokunan insanın bize öğretmek istedikleri veya bize neyi neden yaptığını anlayamayacağımız şekilde davranıyor olmasının binlerce nedeni var fakat bu nedenlere sığınmakta bir kaçış oysaki. Biz ve travmalarımız. Toplumu oldukça şekillendiren, zarara uğratan bazen doğrulmasını sağlayan yegane etkenlerdir. Birbirimize her saniye aşıladığımız düşünce ve duygu durumları geleceği şekillendiriyor. Bunun çokça farkında olan insanlar etrafını güzelleştirirken, travmalarını daha keşfedememiş insanların etrafına saçtığı yegane kötülük dünyamızı bugün ki noktaya getirdi. Çocukluğumuzu bilim kurgu üzerine dayalı filmlerle geçirirken, bugün karşılaştığımız çokça hikayeyi yaşayabileceğimize inanmıyorduk. Oysaki bizim gençliğimizde ve arkamızda bıraktığımız geçmişte büyük bir devrimci bakışı var. İçimizde her daim yaşayan… Yerini ve zamanını bekleyen iyilikle dolu, kötüyle mücadele edebilecek cesarete sahip, yürekli bir genç, yaşlı, birer çocuğuz.
Dünya bizden usandı, bize olan inancını henüz yitirmedi ama ilk gerçek uyarısı da bu değildi.
Dünyanın dengelenmeye ihtiyacı var tıpkı bizim, birbirimize olan dengemizi bulmaya ihtiyacımızın olduğu gibi.
Daha ne kadar maskeler ardında yaşayabilirdik, kendimize yakışmayan düşünce kalıplarıyla ne zaman yüzleşebilirdik, en sevdiğinin canını daha ne kadar çok yakabilirdin, bir hayvanı daha ne kadar can çekiştiğini bildiğin halde giyebilir, yiyebilirdin.
Daha ne kadar kadın öldürülecek, şiddete uğrayacak?
Analar, babalar daha ne kadar şehit verebilir?
Dünyada bir tarafta umarsızca tüketen, gezen, içen, giyinen, eğlenen onca insana karşılık bir tarafta açlıkla, sevgiyle, yaşam mücadelesiyle savaşan bir sürü insan. Bu dengesizliğe bir dur demek lazım değil mi?
Şimdi elimiz vicdanımızda!
Ben karantinanın 6. günündeyim. İhtiyaçlarım dışında sadece bir kere deniz kenarına nefes almak için gitmek istedim. O güne dair de bir gülümseyen fotoğrafımı paylaştım. Garip duygular içindeyim, düşünmediğim olasılık ve hikaye kalmadı galiba ama her şeyden öte içimdeki minik kuş ‘everything’s gonna be alright’ diyor.
Küçük bir sohbetten alıntı yapmak istiyorum şimdi,
‘Batı ve Güney Avrupalıların genel olarak yüzyıllardır sömürgesi olarak ve hor gördüğü Kuzey Afrika ülkeleri, yıllarca 3.sınıf vatandaş tavrına maruz kaldı. Aynı şekilde diğer Avrupa ülkelilerinin Makedonya, Türkiye, Macaristan gibi ülkelere sergilediği benzer tavır, şu an bu salgın aracılığıyla etkisini tam tersi yönünde gösterdi. Cezayir ve Tunus gibi ülkeler Fransa ve İspanya gibi ülkelerle hava trafiğini kapattı.
‘ Dengeler nasıl da hızla değişiyor.
Önyargılar ne derece büyük, şimdi tarafsız bakmanın yolu şartlar dahilinde değişiyor.
En önemli değerin, dünyanın yarattığı ve sahip olduğu değerlere sahip çıkmak olduğunu, dünya nimetlerine saygıyla bakılması gerektiğini, her canlının büyük bir önem ve değere sahip olduğu gerçeğiyle yüzleşmeli insanoğlu.
Tarihten ders çıkarması gerektiğini görmeli, okumalı, düşünmeli, paylaşmalı.
Tarih acılarla, sınavlarla, yol gösteren hikayelerle dolu.
Üstüne basa basa aynı hayatları yapıyor oluşumuz bizim vicdanımız, kişiliğimiz, karakterimiz, insanlığımızla ilgili.
Hala ceplerimizde birer avuç umut var, ben görüyorum, ben hissediyorum.
Elimizden geldiğince üretmeye, paylaşmaya, huzuru ve sakinliği, neşeyi ve kahkahayı, endişeleri ve hayalleri paylaşarak, yaşayarak, hissederek geçireceğimiz ve tarihe geçen bu hikayelerimizi anacağımız yeni zaman elbet gelecektir.
Dediğim gibi umut hala ceplerimizde.
Ve bir zamanlar dediğim gibi ‘Tanrı Ellerimizde’