Önce sözlük anlamına bakalım...
1. Gereğince pişmiş: Pişkin ekmek.
2. Çabuk pişen, pişeğen, pişek: Pişkin nohut.
3. Saygısızca davranarak işini yürüten: Hiç istifini bozmayan bir pek pişkin hırsız hâli buldum. S. F. Abasıyanık.
4. Yüzsüz: Vasıf'ı hem arkadaş canlısı bir insan hem de gayet pişkin bir politikacı olarak tanıyordum. Y. K. Karaosmanoğlu.
5. Deneyimi olan, herhangi bir şeye alışmış olan, olgun: En pişkin aktörler bile bizim kadar rollerini başaramazlar. E. İ. Benice.
Biz bugün tabii ki, üç ve dördüncü anlamları üzerinde duracağız.
SİZ HAKEMSENİZ BEN DE ŞİMENDİFERİM
Günün ilk pişkini tek kişi değil, bir ekip.
Antalyaspor - Galatasaray maçının tekmil hakem kadrosu.
Devrenin sonu, Antalyasporlu Haji Wright Galatasaray ceza alanına giriyor, kendini Muslera’ya çarptırmak için bin takla atıyor ve penaltıyı alıyor.
Buradaki önemli nokta: “ALIYOR”.
Hadi orta hakem göremedi ya da pozisyonu süzemedi, VAR odasındaki bir bir sürü göz de mi defalarca izledikleri sahtekarlık timsali hareketi süzemedi?
Neyse ki, Muslera yaptığı kurtarışla ilahi adaleti sağladı.
Hakemler böyle inisiyatifsiz devam ederse Süper Lig izleyicileri ayakta duran futbolcu bulamaz, benden uyarması.
Bir de iyi yönettik havalarında, pişkin pişkin sırıtıyorlardı maç sonu ya, en çok onu aklım almadı!
Neticede Galatasaray kötü oynadığı deplasmandan üç puan çıkartmayı başardı.
İyi oynarken kazanmak kolaydır, önemli olan kötü oynarken de kazanabilmek.
Bence şampiyonluğun şifresi budur ve Okan Hoca’nın takımı dün gece bu şifreyi kırmış gibi bir görüntü verdi.
Hava felaket sıcak, zemin ise rezildi.
Bir ara televizyon bozuldu sandık Aslan’la (sevgili oğlum) maçı seyrederken.
Puzzle gibi yamalı bir zemin, daha ilk hafta be kardeşim.
Bütün yaz boyunca ne halt ettiniz?
Yazık, milyon dolarlık ayakları çim görünümlü kuma gömmüşsünüz.
Sakatlıklar en çok böyle zeminlerde olur.
Koskoca Antalya şehrine yakışmıyor.
AMAN BEYEFENDİ GELİYOR!
İkinci pişkinimiz Mamak Belediyesi...
Ahiler tarafından 1200’lü yıllarda kurulan Mamak, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk banliyö treni inşa edilen yerleşim bölgelerinden biri.
1929’da açılan tren hattı üzerinde inanılmaz bir gecekondu çılgınlığı yaşandı.
İlçe olduğu 1983’e kadarki bu süreçte Mamak nüfusunun yüzde 90’ı gecekonduda yaşıyordu.
Bir dönem ANAP, iki dönem de SHP yönetimindeki Mamak, 1999 yerel seçimlerinde Fazilet Partisi, 2004’te de yaptığı AKP tercihini günümüze kadar sürdürmüş.
Mamak’ın kısa hikayesi böyle.
Gelelim belediyesinin nasıl bir pişkinlik sergilediğine.
Mamak Belediyesi ilçede bulunan Hüseyin Gazi Cemevi’ne geçtiğimiz haftaya kadar tek kuruşluk hizmet vermemiş, hatta görmezden gelmiş.
Ama geçen hafta yolunu yapmış, bahçeye ağaçlar dikmiş, peyzaj çalışmaları yapmış, yerleri asfaltlamış, kaldırımlar yapıp banklar getirmiş.
Boya badana, cennete çevirmiş cemevini.
“Yanlışın neresinden dönülürse iyidir” diye düşünmek istiyordum, ama kazın ayağı öyle değilmiş.
Hüseyin Gazi Cemevi’ni bu akşam AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan ziyaret edecekmiş.
Cemevlerine sistemli saldırılar arttı ve seçim yaklaşıyor.
Bilmem buradaki pişkinliği anlamayan kaldı mı?
AMBARI BOŞALTTILAR
İlkokulda bize, “Türkiye kendi kendini besleyebilen yedi ülkeden biri” diye öğretildi.
Yerli malı haftası vardı.
Türkiye haritası üzerinde Soma’ya linyit, Zonguldak’a taşkömürü yapıştırırdık.
Adana’ya pamuk, İç Anadolu’yu ise buğdayla doldururduk.
Nohut, kayısı, fasulye, çay vs.
Haritanın üzeri dolar taşardı.
Şimdi sıkı durun; Türkiye arpa ve buğday ithalatında dünya sıralamasında ilk üçte.
Yani 208 ülkenin içinde en fazla arpa ve buğday satın alan üçüncü ülkeyiz.
Ve bizi yönetenler, “Ukrayna’nın gemilerle yaptığı tahıl sevkiyatını garantiye aldık, boğazlar, sıcak denizler” diye, pişkin pişkin böbürleniyorlar.
Küçükken tabağımızda birkaç pirinç tanesi kaldığında annemiz ağabeyimle bana, “Çatalınla topla onları yoksa öbür dünyada kirpiklerinle toplarsın” derdi.
Korkunç, ama kesin sonuç veren sistemle tabaklarımızda yemek bırakmamızı önlerdi.
Ben de “Buğday deposu” olarak öğrendiğim İç Anadolu’yu 20 senede çöle çevirenlerin ithal ettikleri kadar buğdayı öbür dünyada kirpikleriyle toplamalarını temenni ediyorum.
DEVEDE KULAK BİR CEZA!
“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından, Erzincan'ın İliç ilçesinde çevre kirliliğine neden olan altın madeni işletmesine, ‘en üst sınır’ olan 16 milyon 441 bin lira idari para cezası uygulandı.”
Bu bir gazete haberi. Yılda bizim topraklarımızdan milyarlarca dolar altın çıkartan şirkete kestikleri sembolik cezayı böbürlenerek açıklayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın pişkinliğine şapka çıkartıyorum.
İliç cehenneme dönmüş, birkaç nesil ot bile bitmeyecek siyanür bulaşan topraklarda!
Ayrıca, tüm dünyada çıkarılan altının yüzde 20’si çıkan ülkeye verilir.
Bizde oran yüzde 5!
Aradaki 15’i hangi pişkin yiyorsa, umarım boğazında kalır!
Bakan Murat Kurum bu durumu hiç AKP Genel Başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı da yapan Recep Tayyip Erdoğan’ın görüp duyamayacağı bir sotada, vicdanıyla yalnız başına kaldığı bir an düşündü mü acaba!
Konuşmalarına bakınca içimden, “Hiç sanmam, koltuk tatlı” demek geliyor.
MÜLTECİLER HALKIN KAMBURU
Ülkede ciddi bir mülteci sorunu var.
Yanlış politikalar yüzünden zaten ekonomimiz battı.
Tüm ekonomik sistemleri tersine çevirerek yeni bir sistem yaratmaya çalışan müthiş bir ekonomistin elinde un ufak olduk.
İç işleri, dış işleri, sağlık, adalet, ilgili bilumum bakanlıklar Suriyeli, Afgan, Pakistanlı mültecilerden son derece memnun.
Kendilerine oy verir diye topladıkları mültecileri yere göğe sığdıramıyorlar.
Ama gerçekte durum şu; AKP’nin oy hesabı yaparak mavi boncuk dağıttığı mülteciler şu gazete haberindeki gibi büyük yük cılız ekonomimize!
“Ek ödenekle birlikte sığınmacıların sağlık giderleri için halkın bütçesinden sadece bu yıl harcanacak para 4 milyar 90 milyon lirayı aştı.”
Korkunç değil mi!
Kısa bir uyarı yapayım AKP yetkililerine...
Savaş var diye vatanını, çoluğunu çocuğunu, karısını kızını, anasını babasını bırakıp kaçan genç erkeklere hiç güvenmeyin.
Günü geldiğinde, sizi de bırakıp kaçar bunlar.
Birbirlerinizin gözüne böyle hülyalı hülyalı baktığınız günler çabucak geçer.
Sonra timsah gözyaşı dökmeyin, “Kandırılmışız” diye.
Kanmayıverin canım siz de sizi her kandırmaya çalışana!
TÜİK’İN YERİ AYRI
Tabii ki, baş pişkin Pinokyo TÜİK.
Geçen sene Ağustosta 100 liraya aldığımız ne varsa bugün 300 - 400 lira, iki kere iki dört eder kadar net.
Ama Pinokyo TÜİK’e göre enflasyon yüzde 78.62!
Pişkin oğlu pişkin seni!
Facebook Yorum
Yorum Yazın