Güney İsveç’te Malmö’deyim.
Pencere kıyısına oturmuşum.
Hava soğuk, kurşun gibi ağır...
Soğuk, gri, puslu...
İçimde bir sıkıntı, bir sıkıntı...
Kulaklarımda Atilla İhan’ın “Üç fidan” için yazdığı Ahmet Kaya’nın ölümsüzleştirdiği şarkı:
O Mahur Beste Çalar
Şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız
Gitti dostlar, şölen bitti, ne eski heyecan, ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız
O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan, ortalık karardı
O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız
Bitmez sazların özlemi daha sonra, daha sonra
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
Geceler uzar, hazırlık sonbahara
O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırız
....
Sevgili Özer Yavuz Facebook hesabında yazmış:
“Mustafa Kemal Çamkıran öldü”.
Aydınlıkçı önderlerden.
12 Eylül dönemi Almanya’da tanımıştım. Türkiye Halk Birlikleri Federasyonu’nu kurmuştuk.
Tok sesli, şiir okur gibi konuşan, güven veren ve kendini çabucak sevdiren, “Çamkıran’ımız”.
Özer de aynı gelenekten gelen devrimci arkadaşım; artık aramızda olmayan, dobra konuşmasıyla aklıma çakılmış mücadele arkadaşım Fatma Yavuz’un eşi.
İsveç Türkiye Halk Birliği’nde “Sılaya Doğru” bölgesel radyomuzu kurmuştuk.
Devrimci Gazeteci Yazar arkadaşım Erol Sever ile Fatma haberleri okurlardı.
1971 yılında Viyana’da tanıştığım kadim dostum Aydınlıkçı Erol Sever de yok artık aramızda...
....
Can dostum İhsan Doğan’ın ölümünü Sevgili Hamza Yalçın’ın sosyal medya paylaşımından öğreniyorum.
Hamza, can kardeşini devrimci mücadelede kaybetmiş.
Kendisi de büyük acılar çekmesine karşın İsveç’te “Eğitim ve Dayanışma” hareketini başlatmış, acılarını yüreğine gömmüş, yüzünden gülümsemesi hiç eksilmeyen kararlı bir devrimci.
Aklınıza gelecek bütün işkencelerden geçtikten sonra işkencecisine, “sen de hiç mi utanma yok?” diyebilen delikanlı.
....
Ah İhsan...
O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız.
Anılarım beni yıllar öncesinin Stockholm’üne götürüyor.
Stockholm’ün kahkahalarımızla ısıttığımız, o karanlık, karlı, fırtınalı, soğuk geceleri...
Ben, Ersen (Olgaç) ve İhsan,... Ah, devrimcilerin “Kızıl Avukat’ı”...
Üç arkadaş hemen hergün buluşuyorduk bir dönem.
İhsan Cepheci, Ersen Troçkist, ben Aydınlıkçı...
Birbirini beklentisiz, olduğu gibi seven üç arkadaş...
Son kez Mihri Abi (Belli) onlara geldiğinde görmüştüm İhsan’ı. Mihri Abi ile geniş bir söyleşi yapmıştım.
Mihri ve Sevim Belli bir süre İsveç’te kalmış, sonra Türkiye’ye dönmüşlerdi.
Zaman zaman İsveç’e geldiklerinde İhsan ve Yasemin Doğan çiftinin evinde kalırlardı.
Ben daha sonra Güney İsveç’e Malmö’ye taşındım, oradan Türkiye’ye, bağımız koptu.
Sevim Abla’yı da yıllar önce bir kez İstanbul’daki evlerinde ziyaret etmiştim. Çok uzun zaman oldu. İstanbul’a gitmeliyim.
....
Aylar sonra Malmö’deyim ve İhsan’ın da artık yüreklerimize gömüldüğünü öğreniyorum.
Anılarım beni geçmişe götürüyor.
Sigara dumanından göz gözü görmeyen mekanlarda, caz ve blues tınıları altında acımızı bal eylediğimiz günler.
En ciddi tartışmaların asmaya başladığı çehrelerin zekice mutluluğa çevriliverdiği sohbetler...
İsveçlilerin “kırmızı şarap sosyalistleri” dedikleri gibiyiz.
Bir keresinde 1 Mayıs yürüyüşüne katılmışız. Millet boş boş konuşuyor, oyalanıyor.
İhsan ile Ersen’e “Yahu artık boşverin, gidelim başımızın çaresine bakalım” dedim.
Bir kahkaha koptu.
Stockholm’ün ünlü Kraliyet Parkı Kungsträdgården yakınlarında bir mekana gittik.
İhsan, Ersen, Orhan Savaşçı, Gülay Ünüvar Özdeş ve ben...
Bir tartışma başladı. Ersen baskın. Diğerleri başa çıkamıyor.
Gülay da en sert bakışlı yufka yüreklilerimizden.
Baktı başa çıkamıyor, bastı espriyi, “hadi be sende! Sen en ucuz biranın hangi meyhanede olduğundan başka ne bilirmişsin?!.”
Ersen önce bir parçacık morardı, ama kopan kahkaha karşısında o da koptu...
Buluşmalarımızın adı o günden sonra “başımızın çaresine bakalım” kaldı.
Saniyesini ayık bırakmak istemiyorduk sanki gecelerin.
Konuşmalarımızın merkezinden hep 1968’in “Evet İsyan, birgün mutlaka kuracağız herşeyi yeniden” şiirleri yansıyor...
Ve inadına umudu, kararlılığı, azmi haykırıyoruz kahkahalarımızda.
....
THKC kurucularından Orhan Savaşçı ve THKO kurucularından Gülay Ünüvar Özdeş epeyce zaman önce aramızdan ayrılmıştı.
Ölünceye dek inandıkları yoldan ayrılmamışlardı. İhsan da öyle. 2023 Nisan ayında da İhsan yüreğimize gömülmüş.
İnternette bir arama yaptım sadece Ragıp Zarakoğlu yazmış. İhsan’ın ve Niyazi Dalyancı’nın gidişini anlatmış. Niyazi Dalyancı da eskilerden. Devrimci bir gazeteci. Bağımsız Basın Ajansı’nda çalıştığı dönemlerde tanımıştım.
Zarakoğlu ikisini de güzel anlatmış, ellerine sağlık: https://www.evrensel.net/yazi/92796/ihsan-dogan-sinan-oza-ve-niyazi-dalyanci-icin
....
Niyazi deyince, anmadan geçemeyeceğim iki dost devrimci gazeteci daha var. İş için Türkiye’ye geldiğimde çok yardımlarını gördüğüm iki gazeteci daha var: Varlık Özmenek (Arap) ve Osman Arolat (Oralet Osman)...
....
Fırtınalı 1960’lı yıllardan, 12 Mart 1971 Amerikancı Faşist darbenin karanlık zindanlarından, 12 Eylül 1980 Amerikancı faşist darbenin işkencehanelerinden geçmişti İhsan.
1980’li yılların sonları olmalı...
İsveç Radyosunda 12 Eylül’ün işkencelerinden geçenlerle program yapmak istiyorum. Radyoda çalışan Can Saydam’ın komşusu Lars psikologdu. Kızıl Haç’ta işkence görenlerin sorunlarıyla ilgileniyordu. İhsan’ı da tanıyordu.
İhsan gördüğü işkenceleri anlatmak istemiyordu.
Yaygarayı sevmeyen bir yapısı vardı. Kızardı, ağzına geleni söylerdi, çekinmezdi. Ama yaşadıklarından yaptıklarından ya da kendine yapılanlardan övünme payı çıkarmazdı. İyi kötü bir program yaptık. Kitaplarının reklamını yapmayı sevmezdi. Ama onlardan da konuştuğumuzu, birkaç şiirini anlattığını anımsıyorum.
İhsan’ı Sina Oza adıyla yazdığı şiirlerle, kitaplarıyla anımsayacağız.
Kaybettiğimiz tüm devrimci dostlarımızı sevgi ve özlemle anıyorum. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Babam ve Fil
Ki, öleceğini sezince
fil mezarlığına ağır ağır gider
yoldaşlarının yanına
babam da benzer durumdayken
köy muhtarıyla anlaşıp
bir tepenin en güzel yerini kendine
mezar satınaldı
anam geri kalır mı?
yirmi yıl sonra oraya yerleşti
şimdi mışıl mışıl uyuyorlar
‘Ege denizi kararınca dağlar uykuya dalar'
o güzel devrimci şarkıyı
en hüzünlü zamanlarımızda
gençliğimizde söylerdik
işte külüm oraya serpilecek
Sinan Oza
Stockholm-Söder 8 ağustos 2017
(Seval Nuray Başgül’ün FB sayfasından alınmıştır.)
Güle güle Kızıl Avukat...
O mahur beste çalar, müjganla biz ağlaşırız...
Facebook Yorum
Yorum Yazın