İstanbul'un her yeri tarih kokar. Bu sabah Beyazıt'tan geçerken yolum Azak yokuşuna uğradı.Üniversite ve gençlik yıllarımızın bir Azak tiyatrosu ve Gülriz Sururi - Engin Cezzar gibi iki sanatçısı vardı. Keşanlı Ali Destanı Azak Tiyatrosunun unutulmaz bir sahnesiydi.
Gelmek istediğim nokta şurası ki sanatçı Gülriz Sururi, kötü isim bırakmış bir Osmanlı ailesinin çocuğuydu. Yıldız Mahkemesi denilen kumpas davasında Midhat Paşa'ya idam hükmü veren Aksekili Ali Sururi Efendinin torunu olmalıydı.
Dedeleri Ali Sururi Efendi medreseden yetişmiş bir Osmanlı kadısıydı. Midhat Paşa Tuna valisi iken bir yolsuzluğu nedeniyle görevden alınmış, sonra kanlı bıçaklı olmuşlardı. Süruri Efendi sırf bu özelliği nedeniyle mahkemeye reis atanmıştı. 27 Haziran 1881 salı günü Çadır köşkünde başlayan davanın konusu AbdülAziz'in ölümü meselesiydi.
Adliye Nazırı Cevdet Paşa ile Ali Süruri Efendi nezdindeki mahkeme Midhat Paşa'ya idam hükmü vermiş, Abdülhamid de müebbede çevirerek Taife sürmüş, verdiği emirle 8 Mayıs 1884 gecesi kaldığı odada boğdurulmuştu. Abdülhamid mahkeme sonunda vezaret rütbesi vererek Sururi Efendiyi valiliğe yükseltmiş, kendisine bir de türbe yaptırmıştır.
Mecelle müslümanı Cevdet Paşa'ya daha cömert davranacak, Manisaya sürgün ettiği Mütercim Rüştü Paşa'nın Bebek'teki yalısını ihsan edecektir. İslam halifesinin bu rüşvetleri Osmanlı/İslam adaletine aykırı değildi. Çünkü saltanat demek, hırsızlık, yolsuzluk ve ahlaksızlık demekti. Hatta işin sonu Allah'ın gölgesine kadar giderdi. Sultanlık böyle bir şeydi...
Kısacası, Şeytanın doğduğu yerden çıkan Ali Sururi Efendi ailesinden Cumhuriyete iki şey intikal etmiştir. Birisi adalet tarihine geçen "meşum bir komedi" ve kumpas davasının lekeleri, öbürü saygı duyulacak sanatçı torunlar yetişmesi... Biri tarihin nefretle anılan karanlık izbesi, diğeri saygıyla anılacak aydınlık bir sanatçı portresi...
Gülriz Sururi (1929-2018) sanırım daha sonraları devlet sanatçısı ödülüne de layık görüldü. Hüküm: Tarih denilen şu sembolik galeri herkesi kendi vicdanında yerli yerine koyup kendi payını verecek, şayet varsa medresenin günah ve sevapları herkesin üzerinde kalacaktır. Günümüze gelince, şalvarlı - çarşaflı ortaçağ adaleti tıpkı Ali Sururi dönemi gibi ahlaksız ve vicdandan yoksun bir devran sürmektedir...
OSK/ 21 Mayıs 2022
Facebook Yorum
Yorum Yazın