İstanbul
DOLAR27.3861
EURO29.0664
ALTIN1627.6
Prof. Dr. Tayfun Özkaya

Prof. Dr. Tayfun Özkaya

Mail: [email protected]

DEĞERSİZ TÜRK LİRASI İLE EKONOMİ TIKIRINDA OLUR MU?

Yetkililerin açıkladığına göre faiz düşürülerek, Türk Lirasının değeri düşürülecek, bu işçilik ücretlerinin düşmesi anlamına geliyor.

Böylece ihraç ürünlerimizin fiyatları düşürülecek, bu ise ihracatı arttıracak, böylelikle cari açık düşecek Türkiye’de yatırımlar artacak ve Türkiye hızla zenginleşecek.

Çin’in de böyle kalkındığı ileri sürülüyor.

Bu bana biraz da Nasrettin Hoca’nın diken dikerek borçlarını ödediği fıkrayı hatırlattı.

Hoca “peşin parayı gördün, gülüyorsun” diye alacaklısına söylemişti. 

Epeyce basitleştirerek, bir örnekle bunun olup olmayacağını tartışmak zorundayız sanırım.

Bir ülke düşünelim. Bu ülkede örneğin tek bir tarım ürünü, diyelim ki fındık üretiliyor.

Üretimde tamamen yerli kaynaklar kullanılıyor. Ne kimyasal gübre, ne tarım ilacı, ne de traktör kullanılmıyor.

Bir de sanayi ürünü olsun. Diyelim ki yerelde üretilen yağlarla (onlar da yerli girdilerle üretiliyor olsun) sabun üretiliyor.

Bir de kazma kürekle bir maden örneğin boraks üretildiğini düşünelim.

Gene varsayalım ki bu ürünler yeterince üretiliyor, ama yeterince ihraç edilemiyor. İşsizliğin de yaygın olduğunu varsayalım.

Ülke sadece çoğu lüks mallar olan tüketim malları (kumaş, otomobil, lüks şaraplar, pahalı purolar vb.) ithal ediliyor olsun.

Önemli düzeyde bir cari açık olduğunu var sayalım. Yani ülkeye giren döviz, çıkandan daha çok olsun.

İşte böyle bir durumda bir ülke parasını biraz değersizleştirerek, yeterince ihraç edemediği fındık, sabun ve boraks ihracatını iyice arttırarak cari fazla verebilir.

Zor durumda kalmış olan bu ülke kazandığı dövizleri iyi kullanabilirse, iyi alanlarda yatırım yaparak ülkenin üretim ve ihracat gücünü arttırabilirse böyle bir strateji birkaç yıl için akıllıca olabilirdi. 

Şimdi Türkiye böyle bir ülke midir? Kesinlikle böyle değildir.

Yıllardır yürütülen politikalar sayesinde ürettiğimiz her şey için yurtdışından ithalat yapmak zorundayız.

Buğday üretmek için kimyasal gübre ve hammaddelerini ithal ediyoruz. Üstelik buğday, hatta az da olsa saman bile ithal ediyoruz.

İplik ve tekstil için pamuk ithal ediyoruz. Ürettiğimiz yerli pamuk için de gübre, ilaç, traktör, petrol ithal etmek zorundayız.

Otomobil ihraç ediyoruz, ama bunun için de epeyce parça vb. ithal etmek zorundayız.

Türkiye ihraç ürünlerini ithal eden şirketlerin ürün fiyatlarını düşürmek için baskı yaptıklarını öğreniyoruz.

Yani ihracatımız giderek daha ucuza gidecek gibi.

Zaten bu strateji de bunu öngörüyor.

Ancak öyle ihracatımızı hızla arttıracak kapasitelerimiz pek yok.

Ayrıca ihraç etmek için ürettiğimiz her parça ürün bunları üretmek için gereken ithalat ve artan döviz kurları nedeniyle daha pahalıya mal oluyor.

Burada bütün yük daha az ücret alacak olan işçiye düşmektedir.

Kısacası bu strateji kuyruğunu yakalamaya çalışan kedinin durumuna benzeyecektir. 

Çin böyle mi kalkındı? Çok uzun yıllar biraz öyle.

İşçisini sömürttü. Ama bu süreç çok uzun yıllar aldı. Bedeli de ağır oldu.

Üstelik Çin daha Mao zamanında çok iddialı sanayileşme politikaları yürüttü.

Bizde ise var olan sanayi tesisleri özelleştirilerek birer birer kapatıldı.

Örneğin artık bir sigara sanayiimiz, kâğıt sanayiimiz yok. 

Kısa vadede cari açık sorununu çözmek için düşük faiz politikası çıkar yol değil.

Orta ve uzun vadede ise yüksek teknoloji üreten ve satan bir ülke haline gelmemiz gerekiyor.

Tarım alanında ise gıda egemenliği ve agroekolojiye dayanan bir strateji ısrarla sürdürülmelidir.

Endüstriyel girdilere dayanmayan bir tarım mümkündür.

Agroekolojinin aslında bilgi yoğun bir tarım sistemi olduğu doğrudur.

Kimyasal gübre ile buğday üretmek, yem ile süt üretmek çıkar yol değildir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar