
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında çıkan mahkeme kararını soL’a değerlendirdi.
"İmamoğlu’na verilen ceza hukuksuzdur, daha doğrusu hukukla ilgili değildir, siyasidir. Seçme ve seçilme hakkına dönük yeni bir saldırıdır. Bunu söylemek şu aşamada yeterlidir" diyen Okuyan, "Düzen muhalefeti kendi içinde mücadele ediyor ve en fazla seçim startını veriyor. Orada sola yer yok. Çok net söylüyorum. Sol bu konuda sözünü söyler ama o ortama, o iklime dahil olmak için koşturmaz. İmamoğlu sermaye sınıfına mensup, sağcı bir siyasetçidir. Birçok kişiye umut olmuştur. Doğru. Haksızlığa uğramıştır. Doğru. Öte yandan biz her estirilen rüzgara kapılacaksak vay halimize. TKP Yenikapı ruhuna teslim olmadı, kısa süre içinde haklı çıktı. Saraçhane ruhuna da teslim olmayacağız" ifadesini kullandı.
Okuyan'ın soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verilmesi ve siyaseten yasaklı duruma düşürülmesinin ardındaki hesabın ne olduğuna ilişkin çok fazla görüş var. Siz bunlardan hangisine yakınsınız?
Bu tür gelişmelerde sonuca, kimin bu işten kârlı çıktığına bakarak karar vermek gibi yaygın kabul görmüş bir alışkanlık var. Ancak çoğu kez bu bir kolaycılığa dönüşüyor. Dünden bu yana bazı AKP’liler, mahkemenin İmamoğlu’nun önünü açmak, onu kahramanlaştırmak için böyle bir karar verdiğini ima eden açıklamalar, paylaşımlar yapıyorlar.
Siz böyle olmadığını mı düşünüyorsunuz?
Bakın önüne arkasına bakmadan bu yaklaşımı kabul ederseniz, AKP’nin baskı mekanizmalarının aslında tamamen tersi sonuç verdiğini ve AKP yargısının kahraman yaratma fabrikasına dönüştüğünü söylemeye başlarsınız. Sonuçta Türkiye’de haksızlığa uğradıktan sonra ünü ve etkisi artan çok sayıda siyasetçi var. Dahası bütün kariyerini haksızlığa uğramasına borçlu bazı şahsiyetler bile mevcut. Bu nedenle “birileri İmamoğlu’nun yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasını sağlamak için bu kararı çıkardı, İmamoğlu ve Akşener de hemen harekete geçti” türünden bir değerlendirme, somut kanıtlara dayanmadıkça, olasılıklardan sadece biridir.
Ama bir olasılıktır diyorsunuz…
Türkiye’de düzen siyaseti içinde dengeleri değiştirme potansiyeli olan her gelişmenin arka planına bakılmalıdır. Deniz Baykal kaseti kaba bir suç çetesinin ürünü değildir, ince işçiliktir, çünkü sürece yayılmış ve bir stratejinin parçası olarak hayata geçirilmiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı Çubuk’taki saldırı spontane gelişen bir faşist-lümpen fiil değildir. İmamoğlu’na açılan dava da böyle görülemez. Bu davanın başlangıcı, mahkeme heyetinin belirlenmesi ve değiştirilmesi, tesadüflere yer bırakmayacak bir zamana ve etaplara yayılmıştır. Diyelim ki Erdoğan’a tuzak kuruldu, bu kadar kritik bir seçim sürecinde onun elinde bu tuzağı boşa çıkaracak sayısız enstrüman vardı. Dava ertelenir, karar beraat çıkardı.
O halde bu olasılığı, yani bir güç ya da cemaatin İmamoğlu’nun önünü açmaya çalıştığı tezini inandırıcı bulmuyorsunuz. Doğru mu anladım?
Bunu söylemedim. Çok net olarak belirtmek isterim ki, Türkiye’de ve bu ülkenin sınırları dışında Ekrem İmamoğlu’nu siyasetin başat figürlerinden biri haline getirmek isteyen güçlü bir kesim var. Bu kesimin gücünü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde gördük. Kimsenin tanımadığı bir ilçe belediye başkanından Erdoğan’ın hamlelerine direnen, 2 kez seçim kazanan bir kahraman yarattılar. Şunu da unutmayalım, düzen siyaseti, partiler arasındaki sınırları zayıflatıyor. Buna ek olarak ülkenin ekonomisinden kamu yönetimine her tarafı parsellemiş tarikatların kendi etki alanlarını birden fazla partiye yaydıklarını görüyoruz. Bu anlamda yargıda ya da diğer kamu görevlerinde AKP diye bilinenlerin başka partilerle etkileşime girebildiği ortada. Dolayısıyla İmamoğlu kararında birden fazla dinamik çakışmış olabilir.
Biraz açmanız mümkün mü?
Bir kere konunun merkezine, yargı eliyle siyasal ve toplumsal alanı dizayn etmek konusunda AKP’nin artık hiçbir sınır tanımamasını yerleştirmemiz gerekiyor. Herkes İmamoğlu için verilen karara şaşırmış gözüküyor ama bu ülkedeki hakaret davalarının hepsi şaşırtıcı. Lakin on binlerce kez yinelenen bir şey şaşırtıcı olamaz. Dolayısıyla ironik biçimde söyleyecek olursak, şimdiye kadar hakaretle ilgili bu ülkede verilen mahkumiyet kararları, İmamoğlu’nun mahkum olmasını son derece doğal hale getiriyor. Hakaretten iki kez hüküm giymiş ama kime nasıl hakaret ettiğini hâlâ anlamamış bir siyasetçi olarak söylüyorum bunu. Öte yandan iktidar isteseydi beraat çıkardı. Zaten hukuk da bunu gerektirirdi. Demek ki, AKP’nin normali tutuklamak, hapsetmek, siyaseten yasaklı hale getirmek. Bunu bir temel siyaset biçimi olarak benimsemişler. Birilerinin işine yaramış olması, birilerinin kahramanlaşması, toplam getirinin yanında önemsiz görülüyor olabilir. Bu anlamda önümüzdeki dönem AKP için rahatsız edici bir figür olan, aynı zamanda İstanbul’u kaybettikleri İmamoğlu’na had bildirmek gerektiği düşüncesi baskın hale gelmiştir. İktidarın bu tarzını değerlendirmek isteyenler de buna zemin oluşturmuş, meseleye hazırlanmış olabilirler. Bir de şu var elbette. AKP, İmamoğlu’nun kahramanlaştırılıp aday yapılmasını ve sonra da yargı sürecinin hızlı bir biçimde nihayete erdirilmesiyle adaylığının düşmesini hesaplıyor olabilir. Hesap mı hesapsızlık mı bilinmez tabi. Aynı şeyi 6’lı masayı karıştırıp dağıtmak için İmamoğlu’nu parlatmış olmaları olasılığı için de söyleyebiliriz.
Bu durumda dişe diş bir mücadele sürecek önümüzdeki dönem. Peki olasılıklar nedir?
Eğer sadece iki taraftan söz etseydik, daha kesin değerlendirmeler yapabilirdik. Hatırlatacağım, Türkiye’de iki taraf yok. Önümüzdeki dönem Türkiye işçi sınıfının bağımsız sosyalist bir hatta ağırlığını daha fazla hissedeceğiz ve ilk başta oyun bozan rolünü yerine getiren bu hat kısa süre sonra oyun kurmaya başlayacak. Ama başka bir anlamda daha iki taraf yok. Herkes biliyor ki, İmamoğlu kararından sonra düzen muhalefeti içindeki mücadele de çok sertleşti. Bu bizim yorumumuz değil. CHP içinde Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin dişlerini gıcırdatma sesleri her taraftan duyuluyor. Akşener’in İmamoğlu ısrarı için yeni ve oldukça inandırıcı bir gerekçe daha ortaya çıktı. Bütün bunlar bir çekişmenin konusu ve şimdiden bir şey söylenemez. Ancak kesin olan, önümüzdeki süreçte çok büyük bir hata yapmazsa İmamoğlu’nun hem iktidar hem de muhalefetin her hamlesini etkileyecek bir kişi durumuna yükseldiğidir.
Ne gibi bir hata?
İmamoğlu’nu tanımam etmem. Ancak konuşmalarına, planlı ve plansız medya fotoğraflarına bakıyorum, hata yapma potansiyeli çok yüksek. Sonuçta bir iş insanı, patron. Hızla kahramanlaştırıldı. Zaten patron özgüveni vardı, şimdi buna gerçek karşılığı olmayan bir “mit” de eklendi. İşi zor.
Az önce “AKP, İmamoğlu’nun aday yapılmasını sağlayıp sonra ona yasak getirmeyi planlamış olabilir” dediniz. Bu mümkün mü?
Türkiye dışında bütün ülkelerde böyle bir planın başarısızlığa mahkum olduğunu rahatça söyleyebilirdim. 20 yıl iktidarda olan birinin karşısına çıkan adayın hiçbir inandırıcılığı olmayan bir kararla adaylığının engelenmesi ters teper. O seçim iktidar için fiyaskoya dönüşür.
Türkiye’de neden emin değilsiniz?
Çünkü muhalefet meşruiyet krizi istemiyor. AKP’yi gayri meşru duruma düşürecek hiçbir adım atmıyorlar. Yoksa olağan koşullarda, aday olan birininin adaylığını düşüren bir AKP seçimlerde hezimete uğrar.
Toplumda hâlâ bu kadar gelişkin bir adalet duygusu var mı?
Konu sadece adalet duygusu ile ilgili değil. AKP, kâh dinle, kâh milliyetçilikle, kâh kalkınma ile sağlayabildiği inandırıcılığını tamamen yitirir. Ancak dediğim gibi bu muhalefetin, özellikle CHP’nin bir kez daha AKP’nin imdadına yetişeceğini düşünebiliriz.
Peki sol ne yapmalı? Daha doğrusu solun İmamoğlu’nun aldığı cezaya tepkisi ne olmalı?
Ölçülü olmalı. İmamoğlu’na verilen ceza hukuksuzdur, daha doğrusu hukukla ilgili değildir, siyasidir. Seçme ve seçilme hakkına dönük yeni bir saldırıdır. Bunu söylemek şu aşamada yeterlidir.
Ancak bir mücadele dinamiği çıkmıyor mu ortaya?
Mücadele dinamiği filan çıkmıyor. Düzen muhalefeti kendi içinde mücadele ediyor ve en fazla seçim startını veriyor. Orada sola yer yok. Çok net söylüyorum.Sol bu konuda sözünü söyler ama o ortama, o iklime dahil olmak için koşturmaz. İmamoğlu sermaye sınıfına mensup, sağcı bir siyasetçidir. Birçok kişiye umut olmuştur. Doğru. Haksızlığa uğramıştır. Doğru. Öte yandan biz her estirilen rüzgara kapılacaksak vay halimize. TKP Yenikapı ruhuna teslim olmadı, kısa süre içinde haklı çıktı. Saraçhane ruhuna da teslim olmayacağız.
Eleştirilerden korkmuyor musunuz?
TKP eleştiriden korkmaz, hakaret ve tehditle de yolunu değiştirmez. Biz asıl kendi değerlerimizi ayaklar altına alıp, karşısında olduğumuz bir düzenin aksesuarı olma yanlışını yapmaktan korkarız. İmamoğlu’nun seveni, koruyanı çok ve üstelik bunların parası da çok. Bizim grev hakkı elinden alınan işçilerin, çalışmak zorunda olduğu için öğrenim hakkını yitiren öğrencilerin, tekstil atölyelerinde patronların hem sömürüsüne hem tacizine katlanmak zorunda bırakılan emekçi kadınların sesi ve soluğu olmak gibi bir görevimiz var.
Yorum Yazın